Pages

Benden Adam Olmaz

Her yazının asıl kaynağı, bu yazıların yazılmasına neden olan kadına.. Sena'ya.. -OFSAYT dergisi için yazılan yazı-

Gece bir kaç bira içtikten sonra eve dönmek için taksiye binecektim, bunun için bir şeyler içtiğim mekanın yukarısında bulunan caddeye doğru yürümem gerekiyordu. Taksiye bindim. Hava soğuk olduğu için, deri montumun cebinde tutarak ısıtmaya çalıştığım ellerimi yeniden hissetmeye başladım. Bir gözümle taksimetrede paranın ne denli fazla arttığına bakarken, diğer gözümle bu soğuğa rağmen dışarıda koşuşturan, ekmek parası peşinde olan, sahte kahkahalar atan, birbirleriyle öpüşen insanları izliyordum. Taksici abinin sanki bir kaç yüz yıldır kimseyle konuşmuyormuş gibi açmaya çalıştığı muhabbetlere, en az hava kadar soğuk olan tavrımla cevap veriyordum. Aslında bir başka zaman karşılaşsak, çok kral muhabbet eder, bir kaç futbol yorumu yapar, memleket muhabbeti yaptıktan sonra, ülkenin geleceği ile ilgili çok değişik öngörülerde bulanabilirdik ama şimdi halim yoktu, başım çatlıyordu, bahanelerim çoktu. "Sağda bir köşede bırakıver" diyerek indim taksiden. "Daha dediğin yere gelmedik" demişti ama olsun burada iner yürürüm, taksiye vereceğim parayla da açık olan bakkaldan bir şeyler alırım diye düşündüm. Taksiciye ise "az yürüyeyim ağbi" demiştim, muhtemelen "deli midir nedir? Bu havada yürüyor" demiştir ama olsun.

Takside iken biraz daha olsun, var olduğunu hatırlayan ve bana hatırlayan ellerim yeniden kendini soğuğa kaptırmış, montumun cebinde olmalarına karşın yine de buz gibi kesilmişlerdi. Sokaklar bomboştu, sokak köşe önünde bekleyen saçları üçgen şeklindeki mahallenin gençleri yerine soğuktan ısınmaya çalışan kediler sokakları ele geçirmişti. Aylardan Mart olduğu için onları birbirlerinin peşinden koşmak yerine böyle görmek beni üzmüştü. Pek belli etmeye çalışmasam da duyarlı adamımdır ama kimse anlamıyor işte. Eve doğru yürürken, arkamdan bir ses "Hey Cafercan" diye seslendi. Arkamı dönüp baktığımda gözlerim uzağı pek görmediği için tam seçemediğim insanın, bana doğru yaklaştığını ve bana doğru yaklaşan o kızın Sena olduğunu gördüm. Görünce heyecanlandım, saat çok geç değil ama gece, hem muhafazakar bir yerdeyiz tamam ben kıskanırım, deliye dönerim filan ama bana gelene kadar tüm mahalleli bir şeyler söyler, uğraş dur sonra. "Efendim" dedim, gözlerimden hala onu sevdiğimi anlamasın diye gözlerimi kaçırıp durduğum sırada; "Senle bir şey konuşabilir miyim?" dedi.

 "Evet" dedikten sonra da mahallenin ıssız bir köşesinde, o ve ben karşılıklı duruyorduk. Onun gözlerine hala bakamıyor, ne diyeceğimi hala bilmiyordum. Ağzından çıkacak her cümle için, ömrümden bir senesi opsiyonlu olmak üzere, bir kaç senemi heba ederdim. Konuşmasını bekliyordum, ne diyeceğini merak ediyor ve ona hala hayran hayran baktığımı anlamasın diye gözlerimi kaçırıyordum.

"Cafercan.." dedi, sonundaki es cümlesi ile kalbimin atışını ayak parmağıma kadar hissettim. Cümlesine kaldığı yerden devam etti; "Cafercan.. Ben çok özür dilerim.." sustu, gözlerime doğru baktı, gözlerim bir taraftan büyülendiği o gözlere bakmayı çok isterken, bir taraftan o gözlerden kaçıyorlardı. "Neden?" dedim..

"Yani ben seni göremedim. Sen benimle olabilmek için her şeyi yaptın, beni dört sene boyunca sevdin. Hala seviyorsun. Tamam başkalarına da sevdiğini söyledin ama beni sevdin. Hep benimle olmak istedin ama ben buna hiç yanaşmadım.. Seni göremedim, özür dilerim.."
dedi. Ne diyeceğimi bilemedim. Şaşırdım garipsedim. Ben onu hep beklerdim, bekleyecektim, bekliyordum da zaten ama geleceğini tahmin etmemiştim. Dediklerinde de haklıydı, çoğu kişiye onları sevdiğimi söyleyip durdum ama o hep farklıydı benim için. Kendisini yedek bırakan futbolcuya, kendini göstermek için futbolcu gibi, ona kendimi göstermek için, onunla olabilmek için her şeyi yapmıştım. Ama o bir türlü beni görememişti. Neyse ki, o şu an yanımdaydı. En güzeli de buydu.

Konuşmak için yine dudaklarını kıpırdatacağı an, onu dudaklarından öptüm. Elleriyle göğsümü itmeye çalışsa da, bir süre sonra ne yanımızda duran kedileri, ne bizi görebilecek herhangi gibi bir mahalle sakinini, ne de bunu sorun yapacak bir Belediye Başkanını düşünmeden, oracıkta öpüşmeye devam ettik.

Gözlerimi açtığımda, sabah olmuştu. Karşımda açık kalan televizyona bakarken, salondaki yemek masasının orada gömleğimi giymiş tanımadığım bir kızı görüp, "günaydın aşkım" demesi ile kendime gelecektim. Bu kız Sena değildi, takvim 27 Şubat'ı gösteriyordu ve henüz Mart ayı gelmemişti. Bu kızın kim olduğunu, ismini ve nasıl evime geldiğini düşünürken, üzerimdeki yorganı atıp, ayaklanmıştım. Arka fonda da bir şarkı çalmaya başlamıştı;

- "Sen bana aldırma gönül, benden adam olmaz. Kendime hayrım yoktur.. Benden adam olmaz.."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder