Pages

Hayat Bazen Sana Acımaz

Hayatı boyunca hep geç kalanlara - Şeyma Yapıcı'ya..


Minibüsten inip, okula doğru yürümeye başladım. Okulun henüz ilk döneminde, kimsenin kimseyi tam tanımayıp 40 yıldan beri tanışıyormuş gibi davrandıkları zamanlardı. Ellerim cebinde okula doğru yürürken, bir yandan da bugünün cuma günü olduğunu hatırlayıp mutlu oluyordum. İnsan böyle küçük şeylerle mutlu olmayı bilmeliydi çünkü. Okulun bahçesinde yapılan o törene katılmayı sevmediğim için ağır ağır adımlarla yürümeye devam ediyordum. Biraz daha yürüdükten sonra okul bahçesine ulaştım, okulun bahçesi boştu. Tören yapılmış, öğrenciler derslerine girmişti. Oraya kadar ağır ağır giden ayaklarım, ufakta olsa hızlanmış ve giriş katında bulunan sınıfımın kapısına gelmiştim. Kapıyı açtığım sırada ise Edebiyat öğretmeni Adnan hocanın orada olduğunu bilmiyordum.

"Bora kapıyı neden vurmuyorsun?"
--"Derse girmediğinizi düşündüm o yüzden."
"Tamam. Şimdi görüyorsun ve bu ilk geç kalman değil. Hep geç kalıyorsun o yüzden izin kağıdı al ve dersime gir."

dedi. Ben de izin kağıdı alıp dersine girmek yerine bir sonraki ders girmeyi tercih ettim ve o derse girmedim. Aslında Adnan hocayı seviyordum, o da bence beni seviyordu. Belki kimse inanmayacak ama her hoca beni severdi. Her ne kadar dersten atılma sayım, girdiğim ders sayısından fazla bile olsa bu böyleydi. Çünkü hocaların beni dersten atma sebepleri kendilerinin de güldüğü esprilerim değil benden gaz alarak saçmalayan arkadaşlarımı susturmak için kendilerince bulmuş oldukları bir yöntemdi. Edebiyat dersi bitti, sınıfa girdim.

Sınıfa girdikten sonra yanıma Muhammet geldi. Sınıftaki en yakın arkadaşım. Onunla kısa sürecek olan lise hayatımda çok şeyler yaşayacağız ama bunlardan henüz haberimiz yok, o zamanlar sadece iyi vakit geçiren iki sınıf arkadaşıyız. Eğer bu sınıftakiler dersi kaynatabiliyorsa, bu hiç şüphesiz ki ikimizin sayesinde oluyor ama değerimizi bilen yok ki. Çok güzel bir şarkı olup, az dinlenme sayısına sahip şarkı gibiyiz. Muhammet ile ilk olarak kavga ederek tanışmıştık oysa ki. Hep böyle değil midir zaten? Gıcık kaptığınız veya kavga ettiğiniz birileri ile daha iyi anlaşırsınız. Bilimsel onayı olmayan bilinen gerçeklerden biridir bu.

Muhammet ile biraz daha konuştuktan sonra sınıfa bir kız geldi. Biraz uzun boylu, sarışın, düz saçlı uzağı göremediğim için pek net göremedim zaten. O dönem ben çok kısa olduğum için uzun boylu gelmişti ki ben erken doğumdum, sonradan boy atacağımı söyleyip duruyordum. Kimse inanmıyordu. Neyse ki şimdi 1.75 civarlarında oldum da yalancı çıkmadım. Zaten sarışın da değildi. Sadece benim için koyu renk olmayan herkesin saçı sarışındı. Ama onların doğru olmaması onun çok güzel bir kız olduğu gerçeğini asla değiştirmiyordu. Kendisi Turgut Uyar'ın dizeleri, Sıla'nın hüzünlü parçalarındaki sesi, Emrah Serbes'in sert cümleleri, Burak Aksak'ın bölüm finalleri gibiydi, çok güzel ve etkileyici. Ben ise en fazla Tuna Yüksel'in blog yazıları gibi olabiliyordum. Onunla ayrı dünyalarının insanıydık ve şans eseri aynı okulun içerisinde aynı sınıfta olmuştuk.

Bir süre geçti aradan. Ben o sınıfta gördüğüm kızı, bir kez daha gördüm. Sonra bir kere daha gördüm, bir kez daha gördüm. Ve ben o kızı belli bir süre görmeye hep devam ettim. Daha sonra aslında onu görmediğimi onun sadece hayalden ibaret olduğunu düşünmeye başladım. Hayal olduğunu düşünmekte haklıydım çünkü çok güzeldi ve çok güzel gülüyordu. O güldüğünde anladığım bir şey vardı ki böyle güzel kadınlar olduğu ve böyle güzel kadınlar böyle güzel gülebildiği sürece bu hayat devam edecekti.

Ve kısa bir sürenin ardından isminin Şeyma olduğunu öğrendim. Belli bir süre görüşmüş olduğum insanların dışında konuşmayı sevmezdim ve konuşmayı pek beceremezdim. Sınıfa gidip gelmeye başlayan Şeyma'nın karşısında hiçbir şey yapamazdım, kendimi rezil etmek dışında. Onu da zaten çok iyi yapıyordum, her seferinde. Ve bir gün, onunla ne olursa olsun konuşacak sevdiğimi söyleyecektim. Bir gün öncesinden sınıfın en uzun ve en kilolusu uyumayan dev Yuşa'dan yardım istemiştim. Orta okulda tanıdığını söylemişti ve ne sevip ne sevmediğini biliyordu. Okula geldim, her zamanki gibi tören yerine derse girecektim ki ders bedendi ve spor salonuna gitmem gerekiyordu. Spor salonuna gittim ve benim için yapması gereken tek şey o elindeki futbol topunu vermek olan beden hocasını biraz dinledikten sonra top oynamak için okulun bahçesine doğru yol aldık. Sınıfın bazı erkekleri top oynamaya giderken, bazıları kızlarla voleybol oynamayı tercih ediyordu. Ki zaten ileride en büyük sorunun o kızları düşürmek için voleybol oynayan erkekler olacağını bilmiyordum. Onlar her zaman kazanacaklardı sanırım.

İlk tenefüs bittikten sonra sınıfta çantamın içerisinde kalan paramı almak için sınıfa gittim. Biraz orada oturup dinlendikten sonra ders zili sesi ile beraber spor salonuna gitmek için sınıftan çıkacağım sırada kapı açıldı ve Şeyma geldi. O an neye uğradığımı şaşırdım. Kalbim bana ne denli hızlı çalıştığını hatırlatmak için elinden geleni yapıyor ben ise bunun hala zihnimin bana oynadığı bir oyun olduğunu düşünüyordum. Kitlenip kaldım, elimdeki bozuk para düştü. Paranın benim için mühim olmadığını göstermek için de eğilip almadım. Belki antipatik görünümüme yeni bir antipati eklerim düşüncesine kapılarak paraya doğru eğilmeye çalıştım ama tam o sırada onun dudakları hareket etti;

 "Naber Bora?"
"İyi. Senden naber Şeyma?"
"İyiyim ben de."
"Dersiniz beden di mi?"
"Evet beden."

Tam ikimizin de es verdiği sırada hemen söze girip onu ne kadar çok sevdiğimi söylemeyi düşündüm, ona çok güzel olduğunu söyleyecektim. Ama o bunlara izin vermeden, hemen söze girdi;

"Muhammet geldi mi bugün okula?"
"Yok gelmedi bugün."
"Hadi ya..
Biliyor musun Bora, ben onu çok seviyorum. Sen en yakın arkadaşısın sevgilisi falan var mı? Onu çok sevdiğimi söylemeyi düşünüyorum..
"

Sonra her şey durdu. Ne yapacağımı bilemedim sadece zor yutkundum. Ona karşı güçsüz biri olarak görülmek istemiyordum. "Hadi ya.. Bilmiyorum" dedim ve o da "Ben derse giriyorum sen ona söyleme ben kendim söylemek istiyorum.. Görüşürüz" dedi ve sınıftan çıktı. Onun sınıftan çıkmasıyla beraber olduğum yerde kala kaldım. Ne yapacağımı bilemedim. İşlediğim günahların bedelini bu kadar ağır ödeyeceğimi bilemiyordum. Sinirlendim, çantalarla dolu sıralara vururken afalladım.. Oturdum bir sıranın önüne biraz bekledikten sonra kalktım ve futbol oynamaya gittim. İşte ilk o zaman öğrenmiştim; attığım her gol ofsayt olacak bile olsa gol pozisyonuna girmekten kaçmayacaktım. O gün anladım ki; hayat bazen geç kalmaları affetmiyor. 

Aradan uzun bir zaman geçti. Muhammet ile Şeyma sevgili oldular ve uzun bir süre sevgili kaldılar. Muhammet ise benimle konuşmayı kesti, bana küstü. Öğrendiğim kadarı ile sevgilisi benim kötü biri olduğumu düşünerek benle konuşmasını istemiyordu. Haklıydı çünkü Muhammet onunla sevgili olduktan sonra her şeyi düzeltti. İlk sene sınıfta kalan Muhammet, onunla tanıştıktan sonra takdir-teşekkür almayı başardı. Yaramazlığı konusunda tezler yazılabilecek Muhammet uslandı. Bunda benle konuşmasını istemeyen sevgilisi Şeyma'nın payı büyüktü. Bu değişimde Şeyma kadar payı olan bir şey varsa, 100 kişiye yakın bir grubun Muhammet'i dövmesi oldu. Ben ise her ne kadar benle küs bile olsa, onu dövenlere tek başıma kafa tutmuştum. Ancak o bir teşekkür etmek yerine konuşmamaya devam etti. Ve o zaman anlayacaktım ki; hayat bazen size hiç acımıyor.
Ve aradan bir kaç sene geçti. O liseden mezun olup, üniversite sınavını düşünmeye başlamışken; ben okulu açıktan okumaya karar vermiştim. O hala çok güzeldi, ben ise hala boktan birisiydim. O tiyatro yapıyordu çoğu konuda yetenekliydi, ben ise hiçbir bok beceremiyordum. O güçlü bir kadındı ve yanındaki herkese güç verirdi, ben ise ancak onun bana verebileceğini güç ile güçlü hissedebilirdim.

Ben ona söyleyemediğim seni seviyorum'u, çoğu kişiye hatta tanıdığı çoğu kişiye söylemiştim. Bazen geç kalınmış ve söylenememiş bir seni seviyorum; başkalarına söylenmemesi gerekip söylenen onlarca seni seviyorum'a dönüşebiliyor. Sevdiğimi söylediğim kızlar ya beni redetti, ya da onlardan karşılık alınca ben geri kaçtım. Bunları yaşarken geceleri bazen Şeyma geldi aklıma. Belki geç kalmayıp, ona onu çok sevdiğimi söyleyebilseydim böyle olmayacaktı diye kendimi teselli ettim. Ancak işin aslını ben de biliyordum; geç kalmak işin bahanesi. Onun beni seveceği zaten yoktu.

Ve dört yıl sonra onunla bir yerde karşılaştık. Ben benim dostlarımla kahvaltı ettiğim sırada o geldi. O hala çok güzeldi. Onun geldiği sırada ona bakmamaya çalışırken, aklımda Turgut Uyar'ın dizeleri, Ah Muhsin Ünlü'nün söylediği sözler ve bir kaç aşk filminden replikler dolanıp durdu. Arkadaşlarım Şeyma'nın eskisi kadar güzel olmadığını söylerken, ben ise o masada onun hala çok güzel olduğunu söylüyordum. Tam o sırada o arkamdan geçerek, boş bir masaya oturdu. Ve tabi onun arkasından da el ele tutuştuğu sevgilisi. Ve o masada anladım ki; bazen hayat hiç değişmiyor. Hayat sana acımamaya devam ediyor.

FİNAL MÜZİĞİ; 

Talihim;
Şarap olmamak; Üzüm iken
Beni görememen; Gözün iken.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder