Pages

Bursa güzelse, sebebi sensin.


Varlığı ile bir şehri güzelleştirebilen kadınlara 
                                                 

Bursa’dan İstanbul’a gelecekti. Geleceği günü bir kaç gün önceden söylediği için bugün için hazırlanmış ve bugünü kafamda bir çok kez yaşamıştım. Sanki kritik bir maçtı bu ve ben de maçtan önce maçı kafasında oynayan bir teknik adamdım. En sonunda İstanbul’daydı. Onun İstanbul’da olduğunu bilmek bile bu koca ve güzel şehrin tüm kusurlarını örtmüş, İstanbul’u bir başka güzel yapmaya yetmişti. İstanbul’a geldikten bir kaç saat sonra onunla buluşacağımız yere gelecekti ve ben yarım saat öncesinden oradaydım.

O, geldi. O kadar güzeldi ki, o anın hiç bitmesini istemiyordum. Gördüğünüz rüyanın rüya olduğunu anlayıp, uyanmamak için verilen mücadele gibi bir mücadele vermeye hazırdım. Onun güzelliğine kaybolup gittikten sonra, oturduk. Onu ilk kez görüyordum, o da beni ilk kez görüyordu. O beni görünce biraz hayal kırıklığını uğramış olabilirdi ama ben adeta büyülenmiştim. Biraz konuşup, biraz muhabbet ettikten sonra konuşulacak bir şey yoktu. Aslında hala nerede oturduğunu, tuttuğu takımı, ismini ve kuzeninin kim olduğunu biliyordum. Yaşı, okuyup okumadığı gibi diğer çok şeyi bilmiyordum. Bilmemeyi tercih ettim çünkü onun vereceği bir kötü yanıt, o büyüyü bozacaktı sanki. Biraz daha konuştuktan sonra, iki gün sonra gideceğini söyledi. Ve ben artık tutamazdım kendimi, tutamadım da zaten.

Biliyorum çok saçma ama ben seni seviyorum!
Ney?
Ya biliyorum çok saçma yani saçma geliyor galiba. Ama sana karşı bir şeyler hissediyorum ya ben.
Nasıl yani? Cafercan, bak sen beni hiç görmedin. Ben de hiç görmedim. İlk kez görüyoruz birbirimizi.
Ben Metin Oktay’ı da görmedim ama seviyorum! Hagi’yi gördüm ama hatırlamıyorum ama onu da seviyorum. Seni de seviyorum.
Beni tanımıyorsun bile. Ben de seni tanımıyorum.
Bak ikimiz de Galatasaray’ı tutuyoruz. Sen de Sıla’yı seviyorsun ben de. Benim adım Cafercan, Aslan burcuyum. İnternette yazarlık yapıyorum, başka bir takımın da radyosunda program yapıyorum. Her gün en az bir litre kola içiyorum..”
Hayır ben onu kastetmedim. Hem yani ben Bursa’da oturuyorum, sen burada. Görüşmemiz zor.
Ya mesafeler gerçekten engel değil! Hem Bursa’ya bir 90 dakika diye gitmiş adamım ben, senin için o şehre gitmekle kalmam. Üşüdüğünü söylersen, şehri de yakarım zaten.
Sen çok iyisin ama yani böyle bir şey beklemiyordum, ne diyeceğimi bilemiyorum..
İnan ben de bilemiyorum. İlk defa böyle bir şey oluyor. Yani bunun için özür dilerim.

Ve o gitti.. Pek kötü sayılmayan bir bahane bularak kalkıp, gitti o masadan.. Ben ise kovulduğunu antrenman sırasında basından öğrenen teknik adam gibi kaldım oracıkta.. Belki de haklıydı. “Bir insan, bir insana görmeden aşık olamaz” ön yargısında haklıydı, tıpkı diğerlerinin önyargısı gibi. Ama bilmediği bir şey vardı, o farklıydı. Sanki gittiğim ilk deplasman olan, Bursa deplasmanında o da gitmiş gibiydi. Ama sanki ben hiç tanımadığım adamla yan yana tezahüratlar yaparken o, ailesi birlikte oturup, maçı izliyormuş gibi.



Eve gittim. Bir radyo kanalı açtım. Tavana bakarak düşünmeye devam ettim. Uyumadan önce ansızın gelen birbirinden farklı düşüncelerin hepsinde o vardı. Tuttuğu takım küme düştüğü için ağlayan bir taraftar kadar mutsuz, üzgün ama yine bir o kadar sevgi vardı içimde. O beni küme düşürmüştü ama ben ondan vazgeçemezdim. Düşüncelerim artarak devam etti. Benden “Tamam mıyız?” şarkısını atmamı istediği zaman, bu şarkıyı belki aynı anda dinleyeceğimi düşünmüştüm. Aynı anda dinleyip, başkalarının aklıma geleceğini düşünmüştüm. 11.12.13 gününde saat 14.15′i gösterirken ona yazdığımda mutlu olacağını düşünmüştüm. Ben o Umut Bulut misali gol atamasam da çabalayıp durdum, o ise beni bir türlü göremeyen bir teknik adamdı sanki. Bu düşüncelere bir süre sonra benim halimi anlayan, bir şarkı eşlik etti.. “Yaranı sarma ben öpeyim. Sen kemiksen, ben köpeğim..”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder