Uzun bir süredir hayallerimin en üst noktasını süsleyen sinemayla ilgili biraz cesur biraz da cahil cesareti bir karar alarak ilk adımımı attım ve Sana Dair adlı kısa filmimi tamamlayıp, yayınladım. Sana Dair kısa filmi, ilk kısa filmimdi ve her şeyin ilki gibi eksikleri olan, acemilikle dolu, bundan sonra yapacağım şeyler için bana fikir veren bir şey oldu. Bu kısa filmimi alt yapıdan çıkıp ilk kez forma giyen futbolcuya veya sadece saniyeler süren ilk sevişmeye benzetmek doğru olur sanırım.
Aslında Sana Dair kısa filmi kafamdakinden çok uzak olan, hataları çok fazla sayıda olan ancak tüm bunlara rağmen benim nasıl yapabileceğime dair fikrimin oluştuğu, sayfaları karıştırarak öğrendiğim çoğu şeyi pratiğe döktüğüm bir deneyim oldu. Ben paylaşmamayı bile düşündüm ancak hem kısa filmi soranlar çok olduğu için hem de yaptığım işin ne olursa olsun arkasında durmak için paylaştım.
Her şeye rağmen ileride şöyle bir baktığım zaman Sana Dair ile ilgili yanlışlarımı görüp, kendimi nasıl geliştirdiğime veya geliştirip geliştiremediğime bakmak istiyorum. Her şeyin ilki gibi sanırım benim için yeri her zaman yeri ayrı olacak..
Ve bu yazıda Sana Dair'in nasıl doğduğunu, nasıl olduğunu, nasıl bittiğini ve bundan sonra yapmayı düşündüklerimi yazacağım.
HADİ ARTIK BİR ŞEYLER YAPALIM
Uzun bir süredir, hayallerimin en üst noktasında yer alan sinemayla ilgili bir şeyler yapmayı düşünüyordum. Yazdığım hikayeler aslında benim için biraz da sinemaya hazırlıktı ve kaldı ki yazmadığım ancak kafamın içinde dolaşan onlarca, yüzlerce sinema için hikayeler dolanıyor. Sinema hayalim için bir adım atmam gerekiyordu ve kitabımın çıkmasının ardından kötü de olsa artık bir şeyler yapmamın zamanı olduğunu düşündüm.
Hemen ufacık da olsa bu işlerle ilgilenen ve bana katlanabilen insanlardan oluşan arkadaşlarımı bir araya getirdim ve bir iş yapmamız gerektiğini söyledim. Zaten yazmak beni mutlu ediyor, bir şeyler üretmek kadar mutlu eden hiçbir şey yok benim için. Bunu beraber bir şeyler yaparken mutlu olduğum arkadaşlarımla yapmak ilgimi çeken baka bir unsurdu. Arkadaşlarımla bir şeyler yapalım diye yazabileceğimiz bir site de açmıştık, bir internet dergisi de çıkarmıştık ama onlar da tutmamıştı örneğin. Tüm bunlara rağmen, sinema için bir adım atmayı yine bu arkadaşlarımla beraber yapmak istedim.
Başta kendim olmak üzere ne yapacağımıza karar vermemiz lazımdı. Çünkü ne ben ne de arkadaşlarım pratikte hiçbir şey yapmamıştık ve benim bir kaç denemem dışında hiçbir somut adımım olmamıştı. Belki hemen hemen her gün bir kaç film izliyordum, festival filmlerini daha çok seviyordum veya okuyup bir şeyler öğrenmeye bakıyordum ama bunlar pratikte hiçbir anlama gelmiyordu. Ne yapacağımızı bilmeyen ve her mevkiden bir futbolcusu olan takım yerine bir kaç mevkiye alternatifleri olan ancak bazı mevkilerinde forma giyecek futbolcu olmayan takım gibiydik. Hepimiz hemen hemen aynı şeyleri az buçuk yapabiliyor ama hepimiz de aynı şeyleri yapamıyorduk. Bu bizi etkiledi.
Ben nasıl olsa diğer senaryolarım gibi bu da olmaz diyerek bir senaryo yazdım. Kendi ekipmanlarım yoktu, bir arkadaşımın ekipmanlarına güvenerek çıkmıştım yola ancak nasıl yapacaktık, nasıl yapabilirdik hiç bilmiyordum. Nasıl yapacağımızı harıl harıl düşünürken, bir yandan da arkadaşlarıma bu durumu belli etmemeye çalışıyordum, ki en zor iş buydu benim için.
Benim kafamda uzun metraj yapmak vardı ama kıyıda yüzemiyorsan, açılmanın bir anlamı yok diye düşünerek daha doğrusu arkadaşlarım henüz bunun için erken olduğunu söylediği için uzun metraj fikrimden vazgeçtim. Senaryo için kitabımdaki hikayelerden birini kullanmak istiyordum ve aralarından en uygun olabileceğini düşündüğüm Sana Dair hikayesini seçtim. O hikayeyi seçerken, belki bir uzun metraj filmimde kullanırım veya uzun metraj filmini yaparım diye düşünüyordum. Hatta tasarlamıştım. Ancak bu değişikliğin ardından çok şeyi değiştirip, daha çekebileceğim bir hale getirerek kısa film metrajı olarak uyarladım.
Senaryoyu yazdıktan sonra oyuncuların kim oynayacağını düşünmeye başladım. Hayır baş rolü kendim oynayayım, Xavier Dolan yapıyor bunu ama egoist de derler mi diye düşünüp durdum. Sonunda film kötü olacaksa en azından benden dolayı kötü olsun diyerek başrol olarak kendimi yazdım. Liseden arkadaşım olan Melek ile konuşurken, hem çekemeyeceğimi düşündüğüm için
hem de oynamayacağını düşünerek kısa filmde oynayıp oynamayacağımı sordum o da sağ olsun kabul etti. Cast olarak tanıdığım kişilere sora sora bir yolunu bulurum diyerek hiç kasmadım ve mekanlara geçtim. Mekanlar kafamda vardı sadece resmi olarak izin almamıştım, gidip konuşmadım mekanlarla çünkü hem ne diyeceğimi bilmiyordum hem de üşeniyordum. Zaten üşengeç adam olmasam şimdi baya şeyler üretirdim ya neyse.
Bu sefer her şey hazır diye düşünürken, çekimlerin kaç gün olacağını düşünüp bir plan oluşturmaya çalışırken ekipmanı olan arkadaşım ekipten ayrıldı. Ekipten ayrılırken, diğer arkadaşlarım gibi benim aklımı bir şeyler üretmek için bozduğumu, hayatın böyle bir şey olmadığını, çalışmam gerektiğini gibi şeyler söyleyip, son olarak da yeteneksiz gibi cümleler söyleyerek ekipten ayrıldı, sonra hayatımdan çıkarttım tabi. O beni öyle bir gaza getirdi ki, ekipmanları aldım, yıllardan beri yapmadığım atağı yaparak, "hadi" dedim, "şu soktuğumun filmini çekelim."
YÖNETMENLİK DELİLİK AMA SEVMEMEK DAHA BÜYÜK DELİLİK
Hiçbir şey bilmediğim için yine benden bir nebze olsun tecrübeli olan arkadaşlarımdan yardım istedim. Müşerref de sağ olsun beni kırmadı ve her işime koştu. Zaten kendisi fotoğrafçıydı ve bu işi biliyordu, en azından benden kat ve kat daha bilgiliydi. O da bana yardım etti.
Onunla birlikte ilk iş olarak, çekim planı yaptık ve filmi üç günde çekeceğimize karar verdik. Ben ise filmin hem yönetmeni, hem senaristi ve hem de yapımcısıydım. Ekipmana verdiğim parayla kendime yetecek bir araba alabilirdim veya karıya kıza harcayabilirdim veya en yeni oyun konsolu, yeni bir cep telefonu, odama daha büyük bir televizyon alabilirdim. Ancak bunu yapmak yerine ekipmanlar aldım ve karar verdiğim kısa filmi yapmaya odaklandım.
Mekanları ayarladım ancak çok şeyi ayarlamam pek mümkün olmadı. Senaryoda minibüs sahneleri çok fazlaydı ancak minibüs sahneleri olmadığı gibi devlet makamları bizi ciddiye almadığı için okul sahneleri de olmadı. Ya senaryoyu yeniden yazacaktım, ya başka bir şey çekecektim ya da çekmeyecektim. Ancak bu sahneler yerine B hatta C planları bulup, senaryoda böyle bir değişikliklere gitmek zorunda kaldım.
Bar sahnesinden başlayarak, üç günde kısa filmi çekmeyi başardık. Müşerref ve Tayfun'un el birliğiyle yaptıkları muhteşem özverisi sayesinde çekimler kısa bir süre içerisinde bitti. Tek kamera kullandığımız için uzak plan çektiğimiz bir sahnenin yakın planını nasıl çekeceğimizi bir türlü bilmiyordum, kafam basmıyordu. Oyuncu nasıl devam edecek ki oradan? Donup kalacak mı o adam? Diye düşünüyordum, okuduğum makalelerde bunu anlatıyorlardı ama bir türlü anlamıyordum. Pratik lazım diye düşündüm.
Esas oğlanın minibüsü beklerken kalması gerekiyordu, ilk sahnede minibüs denk geldiği zaman taksi araya girdi, ikinci sahnesinde şoför kameraya bakıp el salladı ve pek fazla vaktimiz olmadığı için başka sahne çekemedik. Güneş ışıklarını kaçırdığımız sahneyi çekemedik ve tekrarı az çekimler yapabildik. Bunun gibi aksilikler çok fazla oldu ve geçiş sahnelerini çekemedik.
Tüm bu aksiliklere rağmen çekimleri bitirdik, bunun bile bize yeteceğini düşünerek, çekimleri sonlandırdık. Yönetmenliğin zor bir iş olduğunu biliyordum ancak bu kadar zor olduğunu düşünmemiştim. Yönetmenliğin delilik olduğunu düşünüyorum ancak yönetmenliği sevmiyor olmamanın daha büyük delilik olduğunu düşünüyorum. Tamam çok yorucu, çok emek istiyor, her şeyi sen idare ediyorsun ve bunları yaptıktan sonra berbat bir şey de yapmış olabilirsin, insanlar bununla dalga bile geçebilir! Kesinlikle delilik bu... Ama çok güzel..
Çekimleri bitirmiştik ve sonunda nasıl bir şey çıkacağını ben de merak ediyordum..
DÜNYANIN EN KÖTÜ KISA FİLMİ DE OLSA, BENİM KISA FİLMİM!
Şimdi önümüzde önemli bir soru vardı; "Montajı kim yapacak?" Çekimler sırasında her hatayı montajda düzelteceğimizi söyleyerek, geçiştirdik. Bu biraz benim işi öğreniyorum kafamdan dolayı, biraz Müşşeref'in pek fazla ciddiye almamasından dolayı ama ne olursa olsun, montajı yapacak olan arkadaşıma üzüldüğüm bir sonuç ortaya çıkarmıştı.
Müşerref başta olmak üzere tüm arkadaşlarım kısa filmimde benim oynamamam gerektiğini bana söyleyip durdu Ben de ilk kısa filmimde hem yazıp, hem yönetip, hem de oynamak egoistlik olur diye oynamaktan vazgeçtim. Xavier Dolan bunu yapıyordu ama onun babası sanatçısıydı, kendisi küçük başta oyunculuğa da başlamıştı. Hem benim bu üç şey arasında hangisini ne kadar iyi yapabildiğimi hiç bilmiyordum. Senaristliğim biraz olsa vardı, kendimi yönetmen olarak hiç görmedim zaten yönetmenlik kafamda kısa bir süredir var aslında ben yazıp, oynamak istiyorum. Oyunculuk ise gerçek hayatımda her zaman yaptığım ancak kamera karşısında hiç yapmadığım bir şey, kendimi hiç izlemedim.
Montaj için ismini vermek istemeyen bir arkadaşım yapacağını söyledi ve beraber yapacaktık daha sonra o beni uyardı, onun yapması halinde amatörlük olabileceğini ve gecikme yaşanabileceğini dile getirdi. Ben ise bu kısa film için en azından montaja para vermemem gerektiğini düşünerek, onu bekledim. Onunla beraber filmin montajını da bitirdik ve artık kısa film hazırdı..
Oyunculuk olarak baktığım zaman amatörlükler ben de gördüm. Esas oğlan rolünü yani Arda karakterini canlandırıp muazzam bir performans ortaya koyan Furkan başta olmak üzere herkes elinden geleni yapsa da oyunculuklar istediğim seviyede olmadı, en azından bazı sahnelerde bu durum biraz daha belli oldu. Bazı roller, arkadaşlarıma tam oturmadı. Tüm arkadaşlarım ise ellerinden geleni yaptı ve hepsine çok teşekkür ediyorum. Hepsi benim hatrım ve zorlamam sayesinde bu işte yer aldılar ve ellerinden gelenin en iyisini yaptılar.
Sabri Ugan'a ayrı bir teşekkür etmem gerekiyor çünkü beni kırmadı ve kısa filmimde sesiyle yer aldı. Onun anlattığı maçları dinleyerek büyüyen biri olarak, bu benim için çok anlamlı ve çok özel bir şey demekti. Filmin sonundaki ses olayında bir hata yaptık, karakterin adı Melike (ilk başta Merve idi sonra Melike oldu) iken, son üçlüğü atan isim karakterin ilk planlanmış adı olan Merve olarak duyuluyor. Neyse ki youtube'ye açıklama ekleyerek karakterin adı Melike Merve olarak yaptık..
Çekimlerde hatalar yapmış olabilirim çünkü selfie dışında hiçbir şey çekmemiştim, ne yapacağımı bilmiyordum. Senaryo ise eksiklerine rağmen, senaryodaki sahnelerinin yarısının değişip b veya c planlarının yerine konulmasına rağmen hoş bulduğum bir senaryo oldu.
Ses konusu ise çok sıkıntılı oldu. Montaj sırasında sesin arka planındaki sesleri kısamadık, temizleyemedik ve o yüzden ses gerçekten kısa filmde kötü duruyor, bunu kabul ediyorum. Çünkü bunun nedeni, ses olayını kamera ve diğer konulara göre daha az çözmüş olmam hatta hiç çözememiş olmam.
Montaj ise eksikleri olan, geçişleri çok kötü olan amatör bir montaj oldu. Ancak ben her şeye rağmen ilk kısa film deneyimim olan Sana Dair adlı kısa filmim benim içime sindi, beni tatmin etti. Daha iyisini yapabilirdim ancak ne yaparsam yapayım daha iyisini yapabileceğimi biliyorum. Bazen bir adım atman gerekir, iyi veya kötü olup olmadığına bakmadan bir adım atmak gerekir. En azından başlaman için bir adım atmak gerekir ve ben de bu yüzden ilk adımımı attım.
Kötü bir şeyler yapmak için bile bir şeyler yapmak lazım en azından..
SOUNDTRACK VE UFAK DETAYLAR..
Bundan sonra yapacağım işlerde, bu ilk kısa filmimin üzerine çıkmak, kafamdaki şeylere daha çok benzesin istiyorum. İmkansızlıklar ve tecrübe eksikliği buna ne kadar engel olur henüz bilmiyor olsam da ben her zaman daha üzerine koymak istiyorum. Kaldı ki her geçen işimde daha kötü bir iş bile yapsam, ben mutlu olduğum sürece yapmaya devam edeceğim
Sana Dair'in en güzel şeyi, kesinlikle ilk filmim olmuş olması. Kabul ediyorum, ilk kısa filmi denemem olduğu için geçer not aldı yoksa eksikleri veya hataları fazla olan bir kısa film denemesi bunu kesinlikle biliyorum.
Onun dışında soundtrack da güzel oldu. Hepsini kendi şarkı listelerimden özenle seçtim. Karakterimizi yansıtacak şarkılar olması gerekiyordu ve hepsini 1.-1.5 ay gibi süreç içerisinde hemen hemen her türden şarkı dinleyerek karar verdim. Şarkıların hem ruhen iyi yansıtması gerekiyordu hem de underrated olarak adlandırılan yani değeri pek bilinmeyen şarkılar olması gerekiyordu. Ben de popülist tavırdan uzak şarkıları seçtim ve en çok övgüyü şarkıların aldığını söylesem çok doğru olacak sanırım..
Filmin esas kızı olan Melike Merve karakterlerinin isimlerinin selam çaktığı bir kız arkadaşım var ancak soy ismi olan Karaca da bir kişiye selam yolluyor. Onun dışında esas kızın annesini canlandıran kişi gerçek annem ve Bu da mı Ofsayt? isimli benim kitabımı okuyor. Kızın kankası olan Seren'in ismi aynı zamanda Janset'in arkadaşı en yakın arkadaşı olan Seren'den dolayı geliyor. Öte yandan çocuğun uyanır uyanmaz kola içmesi ve menenjit hastalığı geçirmesi tamamen benim kendimden kattığım şeyler.
Arda karakterine bir hastalık vermem lazımdı çünkü kanser hastası olan Melike karakteriyle bir ortak noktası bulması lazımdı. Ben de bu yüzden kendimin yaşadığı ve iyi bildiğim menenjit hastalığını senaryoya kattım. Sessiz ve içine kapanık olması da bana benzese de ben sevdiğim bir kıza o kadar uzun şeyler söyleyemezdim hatta hiçbir şey söyleyemezdim sanırım.
Sana Dair adlı kısa filmimde sorunları olan, sınav stresi yaşayan ve hastalık geçirmiş içine kapanık bir çocuk olan Arda'nın hissettiği aşk mıydı? Yoksa kendine yakın hissetme mi? Onun sevmesini mi istedi? Tutunacak bir dal mı? Bunu sordum.. Bunun cevabını veremiyorum ikili ilişkilerimde ve sormam gayet doğaldı, olması gerekendi..
BUNDAN SONRA NE OLACAK?
Kısa filmim bittikten sonra övgü dolu mesajlar aldım. Bu mesajlar için, izlediğiniz için, yorum yaptığınız için çok teşekkür ederim. İzlemeyen veya destek olan arkadaşlarıma ise tavır alacağımı bilsinler lütfen. Henüz 18 yaşındayım, bir kitap yazdım ve şimdi de bir kısa film yaptım. Ancak bunlar hiçbir şey ifade etmiyor benim için, daha çok üretmek ve daha iyi işler yapmak istiyorum.
Ancak özellikle kitabımda bir hikayeye konu olan liseden arkadaşım olan Dilan'ın kısa filmimi izleyip, beni tebrik etmesi ve beni takip etmesi güzel bir şeydi. Bu yüzden kısa film benim için ufak da olsa daha anlamlı oldu. Yine liseden arkadaşım olan İrem'in de beni tebrik etmesi güzeldi. Daha sayamadığım gerek mail adresime, gerek mesajlarıma gelen tebrik mesajları da çok güzeldi, çok mutlu etti.
Bundan sonra üretmek istiyorum. Üşengeç bir adam olduğum için kafamdakileri ya yapamıyorum ya da çok geç yapıyorum. İkinci kitabıma henüz bu yüzden başlayamadım ancak ikinci kitabımı yazmak ve bitirmek istiyorum. Aidiyet adı altında yeni bir kısa film hazırlığındayım ve onunla ilgili çalışmalara başladım. Ancak yaptığım hataları yapmak istemiyorum ve bu sefer ne yapacağımı daha iyi biliyorum.
Anlatacak çok hikayemin olduğunu düşünüyorum ve bunları anlatmak istiyorum. Üçüncü kısa filmimi yapabilirsem bir fantezi yapıp, komedi bir şeyler yapmak istiyorum. Sanırım 15 Ağustos'a kadar yapabildiğim kısa film yapıp, 19 yaşıma geldiğim zaman uzun metraj filmim için kafa yormak istiyorum.
Neden mi 19 yaşımda ilk uzun metraj? Cevap: Xavier Dolan..
SENİ YENECEĞİM XAVİER DOLAN!
Arkadaşlarım bana "96lı Burak Aksak" diyor ve ister istemez benim hoşuma gidiyor bu durum. Adamın her işini ezbere biliyorum, çok seviyorum, çok şükür kendisiyle tanıştım, konuşuyorum. Onu kendime örnek alıyorum. Onun dışında Onur Ünlü hocamı sevmeyen olmayacağını düşündüğüm gibi çok seviyorum, onunla da tanıştım, bir şeyler bile içtik karşılıklı, her filmini izleyip notlar alıyorum. Zeki Demirkubuz'u Nuri Bilge Ceylan'a göre daha çok seviyorum, daha çok kendime yakın buluyorum ancak her ikisini de seviyorum.
Böyle bir çok isim sayabilirim. Çoğu yönetmeni ilgiyle ve heyecanla takip ediyorum, filmler izleyip duruyorum. Kim ne yapmış diye bakıyorum, etkileşim içinde olmam lazım çünkü. Neler yapılıyor, neler oluyor görmem lazım. Senaryo veya yönetmenlik olarak değil oyunculuklara da bakıyorum. Çünkü bunlar bana kendimi geliştirme fırsatı veriyor, takip edebiliyorum ve benim de kendime sorular sormama neden veriyor.
Ancak Xavier Dolan daha farklı geliyor bana, gündemim onu yenmek. Ancak adam çıtayı öyle bir yere koydu ki, onun yarısı kadar olabilsem yeter bile ama kafayı taktım, onu yeneceğim. Çünkü çok genç yaşta çok büyük işler yaptı, benim de yaşım genç ve ben de büyük şeyler yapmak istiyorum. Hırs falan değil bu azim. Çok okunmasın, çok satmasın ama ben iyi iş yapayım, benim derdim bu. Yoksa yaptığım işlerin popülist olması benim ilgimi çekmiyor, benim karşımdaki insanların beni yargılamasını değiştiriyor sadece benim için değişen bir şey yok yani. Popülist bir şeyler olursa yaptığım işler, daha güzel kadınlarla sevişebilirim sanırım, sadece bu farklı olabilir.
Xavier Dolan'ın bir derdi var, bunu anlatıyor ve ben de çok seviyorum bunu. Ben de yaptığım işlerde dertlerimi anlatmak istiyorum, bu yüzden sinema yapmayı bu kadar çok istiyorum. Yani yaptığım her işte toplumla geçinemeyen, sessiz, içine kapanık, sorunlu kişiliklerin hikayesini anlatmak bana çekici geliyor. Bir deli hikayesinden daha çok bir insanın neden delirdiğini anlatan deli hikayesini yazmak istiyorum sanırım evet.
Xavier Dolan da benim gibi müziklere önem veriyor ve en çok sevdiğim şeylerden biri sanatsal çekimleri, çok beğeniyorum. Hele ki Bang Bang şarkısı eşliğinde kadının yürüyüşünü çekmesi falan çok efsane bir sahne, kadının kalçasını ve ensesini öyle bir çekiyor ki, hasta olmamak elde değil. Ayrıca tıpkı benim gibi soundtrack'lara çok önem veriyor ve bence bir film için çok önemli bir şey bu.
Öte yandan Xavier Dolan'ın bu yaşta yaptıklarını takdir etmemek elde değil ve ben de genç sinema aşığı olarak onu yenmek istiyorum. Çok zor hatta imkansız ama hayat, neden olmasın? Seni yeneceğim Xavier Dolan..
NOT: Başarı kıstası olarak arkadaşlarımın veya diğer insanların belirlediği çok izlenmesi değil, kendimin anlatmak istediğimi ne kadar iyi anlattığımı esas alıyorum. Hiç izlenmese bile veya nefret edilse bile bir şeyler anlatabildiğimi düşündüğüm her zaman bir şeyler yapmaya çalışmaya devam edeceğim..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder