Çünkü kitabı okuduğunuz zaman aslında bir romandan daha çok hikaye olduğunu, erkeğin gözünden aktarıldığı ve iç konuşmaların dopdolu olduğunu görüyorduk. Erkek karakterinin zihinden geçen bir hikaye sinemaya nasıl uyarlanacaktı? Bunun için filmin hem senaristi hem de yönetmeni Çiğdem Vitrinel'in nasıl bir yöntem izleyeceğini merak etmekle beraber, top artık ondaydı. Son dakikada kazanılan bir penaltı olarak bakarsak, ilk filminde iyi iş çıkaran Çiğdem Vitrinel bu penaltıyı kullanmak için sorumluluk almayı tercih etti. Ve bu büyük bir riskti..
İçinde kendimden bir şeyler bulduğum "Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku" romanı film oluyordu ve bu da beni beklentiye sokmuştu. Bu filmi nasıl bir bakış açısıyla izleyecektim? 17 yaşında ilk kitabını kitap kötü bile olsa yazmış, çıkarmış yazmaya çalışan biri olarak mı? Sinema yapmak isteyen bir yönetmen aday adayı olarak mı? Yoksa kendinden bir şeyler bulacağını düşünen bir seyirci olarak mı izleyecektim? Bunları bilemiyorum..
O gün geldi ve filmi vizyona girdiği ilk gün izledim. Beklediğimi aldığımı söylemek oldukça mümkün..
Arif karakteri, kendimden dolayı bana tanıdık geldi. Müzeyyen'e kadar hiçbir kadını sevmeyen, buna bağlı olarak ilişkilerinde sorumluluk almayan, ilgisiz bir görüntü çizen bir Arif karakteri var. Öyle ki bir önceki sevgilisi bu durumdan şikayet ederek, ilgisizliğinden, etkisiz olmasından şikayet ederek ayrılıyor. Arif ise "ben sana katlanabiliyorum ama arkadaşlarına katlanamıyorum" gibi benim altını bizzat çizdiğim güzel bir cümle kurarak ilgisizliği bu şekilde savunmaya çalışıyor.
İlk kitabını yayımlatma amacında olan ve bu yüzden kendisine bir hikaye arayan Arif, o hikayesinin kaynağına Müzeyyen'i görünce ulaşıyor. Ancak Müzeyyen sadece kitaba değil Arif'in hayatına da bir hikaye oluyor. Arif'in hep aradığı kadın figüründeki kadının portresi Müzeyyen'i görünce tamamlanıyor.
Gelelim asıl meseleye yani Müzeyyen'e.. Kendisini filmde gördüğümüz ilk andan itibaren bir büyüye kapılmış gibi hissediyoruz, en azından Arif'in kapıldığı ve bizim de kendimize bu büyüye kapılıyor muyuz? diye sorduğumuz bir büyü.. Müzeyyen iyi bir işi olan, güzel, çekici, nerede ne yapması gerektiğini çok iyi bilen, baskın ve çok güçlü bir kadın.. Böyle bir kadın olmasının yanı sıra Arif'in bildiği kadınlara da hiç benzemiyor. Arif ile ilgileniyor, kendisinden bahsetmek yerine Arif'i dinliyor, henüz bitmemiş de olsa Arif'in romanını okuyor.
Ben veya Arif gibi kafası karışık olan adamlar bu durumlarda saçmalar, kaybeder, neye uğradığını şaşırır. Müzeyyen'in bir beklentisi yok, anlatmayı değil dinlemeyi tercih ediyor ve sen çalışma ben sana bakarım diyor. Ben ve Arif gibi aylak adamlar için ne denli önemli bir şey olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Her şeyi bilen, gizemli, güzel bir kadın Müzeyyen..
Arif ise hal böyle olunca yerinde kim olursa olsun olacağı gibi Müzeyyen'in peşine takılıyor, onu kıskanmaya, onu sevmeye ve ona bağlanmaya başlıyor. Hem de büyük bir tutkuyla.. Müzeyyen'e karşı diğer kadınlara hiç yapmadığı şeyleri yapıyor, aile ziyaretlerine gidiyor, onunla ilgileniyor, gözlerini gözlerinden hiç ayırmıyor. Bir taraftan bunları yaparken, diğer taraftan geçmişi karşısına çıkıp duran Müzeyyen'in geçmişindeki sırları çözmeye çalışıyor. Müzeyyen hem güçlü hem güzel hem de gizemli bir kadın..
Filmin kitaptan uyarlanma değil de esinlenme olduğunu söylemek mümkün. Yani kitaptan uyarlanmak yerine kitaptan esinlenilmiş ve kitap bu filmin çıkış noktası olmuş. Bir çok yeri kitaptan yola çıkılsa da çoğu yerde kitapla alakası olmadığını söylemek mümkün..
Sonrasına pek girmek istemiyorum. Çünkü yazımın bu amacı; kendimden az çok bir şeyler bulduğum Arif karakteri ve benim karşıma çıksa da olacağı gibi onu afallatan güçlü bir kadın profili Müzeyyen..
"Sen istiyorsan eşin olurum ama ben senin fahişen olmak istiyorum. Beni vücudumla sev, kalçamı sev, göğsümü sev istiyorum.." diyen bir Müzeyyen benim için yabancı uyruklu güzel abilerimizin adlandırdığı gibi Femme Fatale denilen kadınların başında geliyor. Hatta bu listenin ilk sırasında yer alan Marla Singer karakterinin biraz farklı olan yerli karakteri gibi düşünüyorum..
Müzeyyen benim için yerli Marla Singer'dir. Her erkeğin kalbinde bir Marla Singer'i olduğu gibi bir Müzeyyen'i de olmalıdır..
(NOT: Aşık halini gördüğümüz Erdal Beşikçioğlu yine döktürmüş, çok güzel oynamış.. Sezin Akbaşoğulları da döktürmüş ve beraber çok uyumlu bir görüntü çizmişler..)
Sezin hanım benimle evlenin, sen çalışmasan da olur, ben sana bakarım..
"Müzeyyen ?
Efendim ?
Hiç, adını söylemek hoşuma gidiyor.."
"Böyle bir kadın mı arıyordum acaba? Hiçbir zamana ait değilmiş gibi duran, yetişecek hiçbir yeri yokmuş gibi kayıtsız yürüyen… Pencereden giren sabah güneşlerine karşı birlikte uyanabileceğim… hem biraz sokulgan hem alıp başını giden… hem çapkın hem sadık…"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder