Sessiz ve sakin bir çocuktu Cafercan, kolay kolay kimseyle konuşmazdı. İnsanlardan bu kadar kaçmasına rağmen etrafında olan üç-beş insana tutundu, diğer insanlara karşı ne kadar sustuysa etrafındaki sayılı insanlara o kadar çok fazla konuştu. Konuştukça o sayılı insanların kalbini kırdığını, o insanları kendinden uzaklaştırdığını gördü. Belki de bu yüzden diğer insanlardan kaçtı en azından kendi zehrini daha fazla kişiye yaymamak için. Sustukça birikti söylemek istedikleri, söylemek istedikleri biriktikçe daha fazla sustu.
Cafercan her zaman korkak biri oldu. Sevmekten korktu, sevilmekten korktu, bağlanmaktan korktu, vedalardan korktu. Bu kadar şeyden korkmaktan korktu Cafercan ama korktuğunu da belli etmek istemediği için cesur gibi davranmayı tercih ediyordu. İnsanları kırmamaya çalışırken, o kırmamaya çalıştığı insanlar her defasında onu kırdı. O ne düşünüyorsa düşünsün, görmek istediği gibi gördü insanlar. Cafercan ne yaparsa yapsın, insanlar onu göremedi. Şikayetçi olduğu bu duruma öyle bir alıştı ki, görünmekten korktu bu sefer.
Hiç geçmeyeceğini düşündüğü zamanın geçtiğini gördü. Zaman geçmişti ama yine de bundan sonrası hiç kolay geçmeyecek gibiydi. Cafercan şöyle dönüp baktığı zaman hayatına, yalnızdı, tamamen yalnız. Neden bu kadar yalnız olduğunu kendine sorup, bu kadar yalnız olduğuna göre düşünüldüğü gibi kötü biri olmadığını düşündü. Çünkü eğer sevilmek isteseydi, bunu başarırdı. Ancak yalnızdı ve bu da bazı şeyleri doğru yaptığını gösteriyordu. Cafercan herkes gibi olamadı, herkese benzemek yerine kendi gibi olmayı tercih etti. Ona göre bu yüzden yalnızdı, bazı şeyleri doğru yapmış olmasa bu kadar yalnız olmayacağını düşündü. Belki de kendini kandırmak için böyle düşünmeyi tercih etti ama daha sonra çok sevildiği söylenen insanların ne boktan insanlar olduğunu bildiği için yalnızlığıyla mutlu olmaya baktı. Mutsuzlukla mutlu olmayı alışmalı insan, Cafercan da alışmıştı.
Cafercan şehrin gürültüsünden rahatsızdı, bu kadar çok gürültüye bir insanın tek başına katlanamayacağını düşündü. Ancak o bu hayatta tekti ve gürültüye katlanamıyordu. Kalabalığı hiçbir zaman sevmedi, kalabalıktan kaçtı. Kendinde tamamlanamayacak eksik parçaların olduğunu düşünüyordu. Kim bu parçaları tamamlamak için adım atsa, bu parçaları tamamlamak yerine kendisinden daha çok şey götüreceğine inanıyordu ve kaçtı. Nereye baksa, içinden bir şeyinin olmadığını, eksik bir şeylerin olduğunu hissedip durdu. Nereye baksa eksikti; nerede olsa oraya ait değildi; kiminle olursa olsun ona zarar verirdi. Cafercan bu düşüncelerden, her şeyi düşünmekten, her şeyden sıkılmıştı. Bu kadar çok sıkılırken sıkılmaya devam etti. Kendisinden ve insanlardan sıkılmıştı Cafercan.. Sıkılmaya devam etti, sıkılmaktan bile sıkılmışken..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder