İçkisinden aldığı her yudum, onu daha güzel kılıyor. Gece bitmesin istiyorum, "hey barmen, yanımdaki hanımefendiye aynısından" demek de istiyorum, barmen beni önemsemiyor. Ne tuhaf, kadınlar da öyle. Barmen kadın değil ama o da beni umursamıyor. Mısra'ya dönüp, bir kaç cümle söylemek istiyorum. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Mısra çok güzel bir kız, ismi de öyle. Ben onu arzuluyorum ama konuşamıyorum. Bildiğim tüm kelimeleri topluyorum kafamda, hiçbiri bir anlam ifade etmiyor benim için. Aklıma kendi evimdeki kitaplığım geliyor, keşke biraz daha kitap olsaydı. Dostoyevski okumak istiyorum. Daha fazla okumam gerek, evet! Ama önce Mısra'nın dudağından öpmeliyim. İrem Naz çok güzel ama kendisi sporcu ve hayranı çok fazla. Mısra ile konuşmaya başlıyorum, bana gülüyor. Öyle güzel gülüyor ki, onu güldürebildiğim için kendimi seçilmiş kişi olarak görüyorum. Yıldızlardan bahsediyoruz, gökyüzü geliyor önümüze, ben ise Fenerbahçe'nin yeni transferlerini de düşünüyorum. Nani-Van Persie ve diğerleri korkutuyor gözümü ama takım olmak önemli. Ya takım olamazlarsa diye düşünüp, rahatlıyorum. Mısra Fenerbahçeli. Çünkü ailesinde Fenerli olmayan kimse yokmuş, abisinin ecnebi eşi dahil. Futbol sahada kalmalı güzelim, biz yatak odasına geçelim.
Ne diyeceğimi bilemiyorum. Göğüs dekoltesini görüyorum ama konuşamıyorum. Kitaplardan konuşuyoruz, her önüne gelen kitap çıkarttı. Evet güzelim, benim de kitabım var. Dedim ya bu devirde herkesin kitabı var. Kitabımı merak ediyor, en azından merak ediyormuş gibi davranıyor. Bir daha buluşursak eğer en güzel imzamı atmış bir şekilde ona hediye edebileceğimi söylüyorum, yine gülümsüyor. Teşekkür etmesine gerek yok ama o bunu bilmiyor, teşekkür ediyor. Neler okuyor, merak ediyorum. Pucca okumuyormuş, Arda Erel'i daha önce duymamış, fenomenleri pek sevmezmiş. Ben de fenomenim ama zaten beni kimse sevmez, o da fenomenleri pek sevmezmiş. Allah'ım ne kadar da şanslıyım. Mısra ne kadar güzel bir kız, ismi de çok güzel. Pucca da okumuyor, Arda Erel'i bile bilmiyor, ne kadar da şanslıyım. Fenomenleri pek sevmiyor ama olsun, ben de fenomenim ama ben de kendimi pek sevmem. Merak ediyorum. Oğuz Atay okuyor mu? Aylak Adam romanını okudun mu? Dosto'dan bir kitap okuduğunu söylesin bana, Freud var mı? Ben merak ediyorum, o bir içki daha söylüyor. Benim de kolam bitti, bir kola daha istiyorum. Doktor kola içmemi yasakladı ama olsun. O içkisinden bir yudum alıyor, benim kolam geliyor. Lisede ne kadar güzel kızlar vardı, hatırlıyorum. Hatırlıyorum da Merve en çok arzuladığım kızıydı okulun. Sizi temin ederim ki, Janset orospuydu. Orospuydu Janset, Duygu'nun kocaman göğüsleri vardı ve saklamazdı, Seren ile küstüm, onunla konuşmuyorum. Yine de Seren'i seviyorum.
Mekandan çıkmaya karar veriyoruz en sonunda ve Mısra "bize gidelim" diyor. Tamam diyorum. Tamam diyorum çünkü ben Karşı'da, Anadolu'da oturuyorum. Anadolu Yakası, seni hiç sevmiyorum. Kadıköy sen hariç. Mekandan çıkıp yürüyoruz önce, Mısra'nın kafası biraz güzel, çizgilerin üzerinde düz yürüyemiyor. İnsan dediğin düz çizginin üzerinde yürüyemez ki hep, biraz da o çizginin dışarısına çıksın. Bırakıyorum o da dışarısına çıkıyor. Dar ve karanlık sokaklarda yürüyoruz, ya önümüze bir tinerci çıkarsa, korkuyorum. Güçlü olmam lazım, en azından güçlü görünmem gerek. Güçlü görünmem gerek çünkü kadınlar güçlü erkeklerden hoşlanır. Elimden tutuyor bir anda ve eliyle tuttuğu elimi havaya kaldırıp, adımlarıyla senkron ediyor. Öyle mutluyum ve öyle güçlüyüm ki, Dünya benim sayemde dönüyor gibi hissediyorum. Dünya benim etrafımda değil, ben istiyorum diye dönüyor sanki. Taksiye bineceğimizi söylüyor Mısra, gülerek. Gülümsüyor, çok güzel gülüyor. O gülüyor, ben gülüyorum, biz gülüyoruz, tüm Dünya gülüyor. Taksi bekliyoruz, taksi daha gelmeden cebimdeki parayı kontrol ediyorum. Umarım param yeter ve ev yakındır. Taksi geliyor, taksiye biniyoruz. Taksinin arka koltuğundayız ben ve Mısra. Arka koltuk değil, sanki Dünya. "Nereye?" diye soran taksiciye, nereye gideceğini söylüyor Mısra, bu yakayı pek bilmem ama söylediği yer korkutuyor gözümü. Tozludere'den kendini Mira'nın o görkemli hayatına dahil olan Yaman gibi hissedebilirim kendimi. Hayır ben popülist bir dizi izlemem, Medcezir'i de izlemem. Ama bilirim çünkü sinema yapmak isteyen biri olarak, kötü bir işi bile takip etmem gerek. Piyasada neler yapıldığını bilmem için. Neyse bunların önemi yok, gözüm taksimetrede. Gözüm Mısra'nın bacağına kayıyor ama olsun. Bizim lisede Şeyma adında bir kız vardı, yaşı benden bir yaş küçüktü ama çok güzeldi. Şimdi ne yapıyor acaba, aklıma geldi.
" Burası" diyor Mısra, taksi duruyor, ben parayı uzatıyorum, kapıyı açıyorum ve Mısra'nın elinden tutuyorum. Mısra da indikten sonra para üstünü uzatan taksiciye "kolay gelsin" diyerek, para üstünü almıyorum ve bunu yaparken çok utanıyorum. Sanki bir bokmuşum gibi hissettiriyor bana. Ama kendimi tanırım, kendim bir bok değil. Tüm bunlar çok kısa bir zaman içinde oluyor, Mısra ise hala gülüyor. Mısra çok güzel gülüyor, öyle güzel gülüyor ki, ülkenin en komik adamı olmak istiyorum bir an için. Cem Yılmaz'ı kıskanıyorum yine, ben onun kadar komik değilim. Ben onun kadar zeki de değilim. Mısra tutuyor ellerimden, hızlı hızlı adamlarla götürüyor beni arkasından. Güvenlik çıkıyor karşımıza, "Hoş geldiniz Mısra hanım" diyor, cevap vermiyor. Cevap vermiyor ve ben buna çok sinirleniyorum ama alkolün etkisi diyerek kendimi sakinleştirmeyi de ihmal etmiyorum. Kocaman bir evin kapısının önünde arkasını dönüyor ve bana yaklaşıyor. Bana yaklaşıyor ve bir anda beni öpüyor. Beni öpüyor ve o an onunla ben yükseliyoruz. Gökyüzü ne kadar güzel, yıldızlar ne kadar da parlak. Mısra beni öptü ama hala kurbağayım! Allah kahretmesin, tüm masallar baştan yazılsın! Aklıma çok güzel bir tweet geldi, çok RT alıp, takipçi kasacağım yaşasın.
Öpüşerek eve girdik, Mısra üzerindeki kıyafeti çıkardı. Kıyafetini çıkarmasıyla, siyah sütyeniyle tanıştım. Tanıştığımıza memnun olduk ve Mısra üzerime atladı. Üzerime atlayınca bir an için onu taşıyamazsam diye korktum ama taşıdım. Çünkü ben güçlü bir erkeğim. En azından o benim elimi tuttuğundan beri. Siyah sütyenini çıkardı ve onu taşıyarak yatağına getirdim. Belki de annesinin-babasının yatağıydı bilemiyorum. O yavaş yavaş mini şortunu da çıkartmaya yeltendi ve beni yanına çağırdı. Ben de soyundum, Soyunduktan sonra yaralarımı görecek diye korktum, çünkü ben yaralardan oluşuyordum. Kimi hala kanayan, kimileri ise çoktan kabuk bağlamış yaralar. İnsan dediğin yaralardan oluşur, yaralar da insanın hayatını oluşturur. Mısra ile seviştik, 30 dakika sürdü, her şey 30 dakika için miydi? Mısra yanıma yattı, başını omzuma koydu. Odanın içindeki tablolar canlandı sanki, "hayat bu işte adamım" diyordu. Bazen öyle olur, sen hariç herkes konuşur. Ben ne diyeceğimi bilemezdim ve benim yerime her şey konuşurdu. Mısra'ya döndüm ve ona baktım. "Benimle evlenir misin?" dedim.
Çünkü Mısra çok güzeldi, ismi de çok güzel ve şu an benim yanımdaydı, çıplaktı, çıplaktık. Döndü bana baktı, yine gülümsedi. "Hani sen Ramazan'da içmiyordun?" diye sordu. Anlamsız bir soruydu, çünkü ben Ramazan'da içmiyordum. Bu bir prensip meselesiydi ve ben kendimden ödün vermezdim, vermedim. Kafam da hiç olmadığı kadar yerindeydi, yapacağım uzun metraj filmini düşlüyorum kafamda. Hem futbol haber editörüyüm hem bir kitabım var hem de bir uzun metraj filmi için kafa yoruyordum. Tüm bunları yaparken, çok güzel bir kadın yanımdaydı ve o kadının ismi de çok güzeldi, onun yatağında çıplaktık üstelik. Mısra başını havaya kaldırdı, benim yüzümün yukarısına getirerek, bana baktı. "Biliyor musun 20 senedir böyle iyi sevişmemiştim." dedi ve 20 yaşındaydı. Biliyordum çünkü gecenin başında söylemişti, ben de yaşımı bir yaş büyüterek aynı yaşta olduğumu söylemiştim. Ama ben yalan söylemem. Sadece yaşımı yanlış hesaplamış olabilirim. Tamam yalanı bazı ender durumlarda söylerim ama o kadar, hepsi bu.
Sabah oldu, uyandım. Mısra uyuyordu, yanına yavaşça öpücük kondurdum. Çok güzel uyuyordu ve uyansın istemiyordum. Mısra, çok güzeldi. Uyurken de çok güzeldi ve ismi de çok güzel. Yavaşça öptükten sonra açıkta olan bacağına pikeyi örttüm, gece fırlattığım kıyafetleri giydim tek tek. Çorabımın teki yoktu, aradım ve tam ümidi kesmişken ayakkabımın tekini çorapsız giyeceğimi düşünürken buldum. Bazen öyle olur, tam ümidi kestiğin an olmasını istediğin şey olur. Bu da kader dediğimiz olayın, kendi kendine yarattığı bir eğlenceden ibarettir. Çorabımı giydikten sonra, kağıt kalem aradım. Kağıt kalem ararken, metrobüsün buraya yakın olup olmadığını düşündüm. 34A'ya binmem ve Altunizade durağında inmem gerekiyordu. Kağıt kalem aradım ve buldum. Kağıt kalem, mutlu olmam için başka bir şeye ihtiyaç yok. Bir not yazdım ve altına numaramı ekleyip, gülücük koydum. Telefonunun altına koydum notu ve barda tanışıp evine geldiğim Mısra'ya son kez baktım. Mısra ile ben sadece barda tanışmış ve bir gece beraber olmuş iki insanız, o kadar. Mısra'ya son kez baktım ve aklıma o kağıda yazdığım not geldi;
"Mısra sen çok güzelsin, ismin de öyle. Dün gece çok güzeldi, bundan sonra geçireceğimiz güzeller de öyle. Ayrıca düşündüğün gibi Bukowski gibi bir havam yok çünkü o çirkin ama ben yakışıklıyım. Sen ise çok güzelsin ve ismin de öyle"
:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder