Eskilere, adını bile unutup kendisini hatırladığımız kadınlara ve hayal kırıklıklarına..
Bugün günlerden pazartesi, hava kış mevsiminde olduğumuzu unutmuş gibi çok sıcaktı. Hava bu kadar bunaltıcı olurken, zaten genelde kötü olan pazartesi, daha kötü bir hal almıştı. Ben ise bu pazarteside yapabilecek en güzel şeyi yapmış, uzanarak bir film izlemeye karar vermiştim.
İki saate yakın bir sürenin ardından, seyrettiğim Amerika yapımı o film bitmişti. Hava hala sıcak ve bunaltıcıydı. Önümde duran ve biraz önce ağzına kadar kola dolu olan bardağım boştu, tabakta ise üç beş tane leblebi kalmıştı. Günün bitimine çok vardı. Gündüzleri hiç sevmiyordum. Gündüz ile gece yer değiştirebilir mi acaba? Yani gündüz yatıp uyusak, geceleri gezsek dışarıda, dolaşsak, sevişsek, konuşsak, eğlensek! Belki o zaman gündüzleri daha çok sevebilirdim..
Sıla’dan bir şarkı açtım ve kafamı ellerimin arasına alarak, tavana bakmaya başladım. Biraz baktıktan sonra da, gözlerimi kapattım. Gözlerimi kapattıktan sonra, adeta bir senarist, bir yönetmen gibi kafamda kurmaya başladım bir şeyler. Aklıma ise 8. sınıfta bana aşık olan, okulun en güzel kızı aklıma geldi. Birinin beni sevebilme ihtimali durumu komik yaparken, bu kızın okulun en güzel kızı olması durumu absürt komediye dönüştürüyordu.
Kızların yeni yeni orospuluğa özenip, erkeklerin de kavga etmenin marifet sandığı günlerde her erkek öğrencinin yapması gereken şeyi yaparak, beden derslerinde futbol oynuyordum. Çoğu zaman futbol oynamakla kalmıyor, liderlik vasfımı göstererek iki takımı da ben oluşturuyordum. Tabi o zaman da sosyalist bir insandım ve sınıfın en iyi iki oyuncusunu asla aynı takıma koymazdım.
Yine bir beden dersinde, Şampiyonlar Ligi yarı finali maçıymış gibi odaklanıp, hırslandığım maçlardan biriydi. Ben bana gelen topu alıp, ver kaç yapmaya hazırlandığım sırada Cemre ile Bahar bahçenin kenarında bana sesleniyorlardı. Ellerinde bir kağıtla, beni çağıran kızları görmüş olmama rağmen, ben her profosyonel bir futbolcunun yapması gerekeni yaptım, ver kaçı yaptıktan sonra sağ tarafta bom boş olan Enes’e vermiştim topu. O ise yapmaması gerekeni yapıyor ve topu okulun demirlerinden yukarısına atarak, topu dışarıya yolluyordu. Ben de bu araya fırsat bilerek, Cemre ile Bahar’ın yanına gittimı. Ne içindi bu kağıt? Hem kağıt ile mesaj mı kaldı arkadaş? Emesen diye bir şey var yahu! Hiç mi haberiniz yok sizin? Yani tabi o zamanlar vardı ve çok popülerdi MSN.
İkisinin ortak arkadaşı olan Elif yazmıştı mektubu, okulun en güzel kızı bana bir not yazarak benden hoşlandığını yazmıştı. O an kendimi, Oscar ödülünü almak için sahneye emin adımlarla yürüyen bir Hollywood yıldızı; altın ayakkabı ödülünü kazanmış bir futbolcu gibi hissediyordum. Sanki dünyanın en muhteşem varlığı bendim. Zaten aşk böyledir. Her iki tarafta birbirlerinin ne kadar denli önemli olduğunu hissettirir, ayrılırken veya ayrıldıktan sonra bunun aslında böyle olmadığını anlamanıza yol açar.
Ben ise her erkeğin yapması gerektiğini yapıyor ve okulun en güzel kızından gelen bu teklifi kabul ediyordum. Bir sonraki dersin sonunda Cemre ile Bahar yeniden yanıma geldiğinde, bir kaç takımın takibinde bulunan futbolcu edasıyla; “tamam, evet. biz sevgili olalım onunla.” demiştim. Elif’in kız arkadaşları ise sanki onları sevdiğimi söylemişim gibi, çok sevindiler. Bilmiyorum kızların bu birlik duygusu nereden geliyor ama aslında bu birliğin aslında gerçek bir birlik olmadığını kavgalarında görüyoruz ama neyse.
O günden sonra Elif ile bir kaç hafta çıktık işte. Çıkmak dediysem, o yaşta ne yapıyorsan onu yaptık. Ders aralarında ve boş derslerde yan yana geldik, sinemaya gidip film izlemek yerine kendimizle ilgilendik, okul çıkışında ben onu eve bıraktım, o ise sokaklarına girmeden yanağıma öpücük koydurdu falan. Bir süre sonra ise ayrıldık. Aslında ben ayrıldım. Bizim öpüştüğümüzü söyleyen kuzeni yüzünden, dayısı bana çok kızmıştı. Ben de “bu mahalle baskısı ile uğraşamam ben ya!” diyerek, ayrılmıştım.
Aradan yıllar geçti. O hala çok güzel bir kızdı, ben ise her geçen daha kötüye giden bir umutsuz vakaydım. O ara sıra aklıma gelen bir hayaldi, ben ise başlı başına bir hayal kırıklığıydım. Bu hayal kırıklıkları için gerçekten özür dilerim. Bu benim isteğim değildi, gerçekten!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder