Pages

Eskişehir'de Bir Gemi

Kendi neslimden iğreniyorum. Kendi neslimden iğrendiğim gibi benden sonra gelecek kuşaklardan korkuyor ve onlar adına endişeleniyorum. Her şeyin kolayına alışan, okumayan, birbirlerini taklit eden, popülist insanlardan nefret ediyorum. Kendilerinin nasıl biri olduğundan daha çok, nasıl gözüktüğüne önem veren içinde bulunduğum bu nesilden nefret ediyorum. Tıpkı kalitesiz bir ürünün, reklamlara ağırlık vermesi gibi geliyor bana ama en azından kendilerini pazarlayabilme konusunda çok iyi olduklarını görmek mümkün. Birbiri gibi giyinen, birbirleriyle aynı şeyleri seven ve kendileri gibi olmayan insanları anlamsız bir şekilde küçük görebilen bu nesilden kesinlikle nefret ediyorum. Kendini geliştirmeyen, kitap okumayan okusa bile dizüstü edebiyat veya türevleri gibi saçma sapan instagram'da fotoğrafını paylaşmaya yönelik kitaplar okuyan kendi neslimden nefret ediyorum. Kaliteli ve iyi filmler izlemek yerine popülist klişe kokan filmleri izleyen, televizyondaki basit romantik ve ucuz pornografiye kanıp o dizileri izleyen bu nesilden nefret ediyorum. Medcezir dizisinden fırlamış gibi hayat sürmek isteyen bu nesilden nefret ediyorum. Sırf başkaları da yapıyor diye hiç sorgulamadan o şeyleri yapan bu nesilden nefret ediyorum. Popüler kültür fahişelerini dinleyip onlara özenen, onlar gibi olmaya çalışan kendi neslimin kızlarından nefret ediyorum. Tüm bunları düşünüp yaşlandığım zaman yeni kuşakla çatışma yaşayan çekilmez bir yaşlı olacağımın farkına varıyorum ve bu durumdan da nefret ediyorum.

Bu neslin bir üyesi olan İrem ile bir arkadaşım sayesinde tanıştım. Daha doğrusu ben onu arkadaşım sayesinde tanıdım. Başka bir şehirde yaşıyordu, şehirlerimiz farklıydı. Tesadüf eseri tanışmıştım onu ve onu gördüğüm zaman "hiçbir kimse hiçbir kimsenin hayatına tesadüf eseri girmez. Ya bir şey kazandırır ya da bir şey kaybettirir ama kesinlikle tesadüf eseri girmez." tarzı bir cümle aklıma gelmişti. İrem'in de bana ya çok şey kazandıracağını ya da çok şey kaybettireceğini düşündüm, kesinlikle hayatıma öylesine girmemişti. İrem çok güzel bir kız, saçları sarı, dudağı kusursuz yüzüne yakışan ideal bir dudaktı ve kırmızı rujun birine bu kadar çok yakışması mümkün değildi. 1.72 boylarında, ince ancak zayıflıktan kırılacak kadar da olmayan güzel bacaklara sahip, göğsü ne çok büyük ne çok küçük ideal sayılabilecek bir büyüklükte, kalçası o incecik belini düşündüğümüz zaman gayret kusursuzdu yani ideal bir fiziğe de sahipti. Hem güzeldi, hem çok güzel bir fiziği vardı, hem de çok güzel giyiniyordu. Çocukken dinlediğim tüm masallara inanmak istedim. Masalların gerçek olmasını istedim. Çünkü onunla benim bir araya geldiğim hikaye değil, masal olurdu. Ancak masallara inanacak yaşı çoktan geçtim.

Arkadaşım sayesinde tanıdığım ve şehir dışında oturan İrem'i tanıyan tüm arkadaşlarıma sordum. Ortak arkadaşlarımız vardı ve hepsi İrem ile yakındı. Ve ben yerimde olacak her erkeğin yapacağı gibi onlara sorarak İrem hakkında bir şeyler öğrenmeye baktım. Nasıl biri olduğu, neler bildiklerini öğrenmem gerekiyordu. Onun hakkında öğreneceğim tek bir şey bile benim için çok iyi sayılırdı. Kime sorduysam İrem için güzel, şımarık, havalı, orospu olduğunu söyledi. Orospu olduğunu söylediklerinde "ağzınızı sikerim lan sizin" diye tepki göstermeyi düşledim ama "sana ne lan? sen kim oluyorsun?" tepkisinden korktum. Çünkü ben onun hiçbir şeyiydim, yabancıydım. Onun yanından geçip gitsem, muhtemelen beni fark etmezdi. Onun hakkında çok şey öğrendim ama zaten tahmin edebiliyordum. Bir kız bu kadar güzelken, kendini neden böyle gösterir? Neden insanların onu böyle tanımasına olanak verir? Neden güzelliğinden başka bir şey veremeyeceği fikrini sokar insanların kafasına? Bunu bir türlü anlayamıyorum. Bacaklarını, göğsünü ve kalçasını ön plana çıkarıp duruyor. Ben ise hiçbir şeyi olmadığım halde onun fotoğraflarına bakıp, hem sinirleniyor hem de onun adına endişeleniyorum. Kendini neden seks objesi olarak lanse etmeye çalışıyorsun bebeğim, lütfen bana da anlat! Bilemiyorum belki bu yaptıkları yıllar sonra onu pişman olacak, belki bugün beni anlamayacak ama yıllar sonra bana hak verecek.

Eskişehir'e geldim, üniversiteli kaynıyor. Her sarışını İrem sanıyorum, gözüm bir sarışın gördüm diye kalbime haber yolluyor, bunun haberini alan kalbim daha hızlı atıyor ve beynim "durun oğlum bir dakika" diyerek, o kızın İrem olmadığını gözlerimin görmesini sağlıyordu. İrem hakkında söylenenler her zaman kafamın içinde dolaşıp durdu. Eğlenilecek kız olduğunu söyleyip durdular, aşık olunacak bir kız değilmiş. Ben buna inanmak istemiyorum. "Bad girl" özenmeleriniz yüzünden, şu tumblr adlı siteye sokayım! Aşık olmak için fazla neşeliyim tavırlarından, özgür kız özenmelerinizden bıktım. Tıpkı Kaybedenler Kulübü filmini izleyip, oradaki gibi kaybedenler olmaya özenen hemcinslerim gibi geliyor bu bana. Neden attın çıplak fotoğraflarını İrem, neden herkes seni sikebilmeyi düşlüyor ve en kötüsü neden sen tüm bu olanlardan rahatsızlık duymuyorsun. Kafamın içinde bu tür düşüncelere karşı bir savaş açtım, seni temin ederim ki bebeğim savaş kötüdür ve ben savaşa da karşıyım. Tüm bu yaptıklarının geride kaldığını ve benle beraber yeni bir sayfa açabileceğini düşünüyorum. Her şeye yeniden başlayabiliriz diye umut ediyorum, hele bir birlikte olalım da gerisi kolay. Bilinçaltım benimle oyun oynuyor, İrem herkesi tanıyor veya herkes İrem'i tanıyor. Üstelik hepsiyle de çok yakın. Çok yakın konuşuyor ve ben evimde kendi kendime çıldırıyorum. Halbuki bana ne, ben kim oluyorum? Aslında bu tip şeyleri hiçbir zaman yaşamadım hatta eski sevgililerim çoğu onları kıskanmadığımı, onlarla ilgilenmediğim için şikayet edip durdular. Ben bu kadar dar kafalı biri değilim ama İrem'in bu tip şeyler yapmasını kaldıramıyorum, böyle bir kız olmasını istemiyorum. Onun için çok daha güzel planlarım var, o böyle bir kız olmamalı. Basit bir kız olmamalı en azından basit bir kız gibi davranmamalı. Bunu çok istiyorum.

İrem geliyor sonra konuştuğumuz gibi tam 6'da, Eskişehir'de bir barda oturuyoruz karşılıklı. O bana bakıyor ve eli çantasındaki sigaraya gidiyor, ben ise onu izlemeye devam ediyorum. Dünyanın en güzel filmini, en sevdiğim sahneyi ve çok keyifli bir maçı izlermiş gibi hissediyorum. Gözlerimi kırpmak bile istemiyorum, bir saniye bile kaçırmamam gerek çünkü. Sigarasını yakıyor, bir kez çekiyor sigarasından ve o güzel dudakları arasında öyle güzel duruyor ki sigara Marla Singer yanında lüzumsuz biri olarak kalır. Onu izlemeye devam ediyorum. Onu izlerken, o da bana bakıyor, etrafa bakıyor. Ben ona hala bakıyorum ama konuşmuyoruz, ben ne diyeceğimi bilmiyorum ama sanırım o bir şey demek istemiyor. Diğer masalarda insanlar çok ve bu mekan biraz gürültülü. İrem ile konuşmayı beklerken, İrem hariç herkesin konuşması başımı ağrıtıyor. İrem'in sesi dışında tüm sesler, gürültüden ibaret benim için. İrem'e bakıyorum, ona bir şeyler söylemek istiyorum ama ne diyeceğimi bilemiyorum. Kafamın içinde ona demek istediklerimi düşünüyorum, cümleleri bir araya getirmeye, hangilerini söyleyeceğime karar veriyorum. Hemen ardından garson geliyor, ne içeceğimize karar veriyoruz. Ben bir bomonti alacağım, karşımdaki güzel bayan ise Efes malt içecek.

"İrem" diyorum, "çok güzelsin."
"Biliyorum." diyor.

Biliyorum diyor, sadece biliyorum. Onun kadar güzel olsaydım, ben de güzel olduğumu bilirdim diye düşünüyordum. Hem benden önce kaç erkek ona ne kadar güzel olduğunu söylemiştir, şiir bile yazmıştır diye aklımdan geçiriyorum. Aklımdan "bana güzelliğin dışında verebileceğin ne var? Göğsün sarkacak, götün artık çekici gelmeyecek. Rahmin bile çok pis lan senin!" tarzı replikler geliyor. Ama en azından ben İrem'i öyle de seveceğim, onu düşünerek bir an rahatlıyorum.


"Senle ben hiç olmayacak mıyız İrem, bizim bir hikayemiz olmayacak mı?"
"Hayır" diyor. "Hayır Alper, bu bir masal değil."

"Neden?" diyorum, sadece bu soruyu sormak geliyor içimden, sadece bu sorunun cevabını merak ediyorum.

"Çünkü" diyor.
"Çünkü.. Senle ben birlikte olamayız, olmaz yani. Sen ve ben ayrıyız. Sen festival filmisin, ben ise gişeye oynayan bir filmim. Galatasaray'ı sevmemiz dışında ortak bir paydamız bile yok ki, hem benim erkekte aradığım şeyler daha farklı hem ben senin hayal ettiğin gibi biri değilim."

Susuyorum. Bazen bir bakış, kurulabilecek tüm cümlelerden daha anlamlı olabilir. Öyle bir bakış bu. İrem bir sigara daha yakıyor, sigarasını bitiriyor ve gidiyor. Ben masada kalıyorum, arkasından bakıyorum. Halbuki ben onun için değişmeye göze almıştım, o da geçmişte yaptığı hatalara karşı yeni bir sayfa açabilirdi. En azından şimdi hata olarak görmese bile, yıllar sonra hatırlayıp kendisine kızacağı bu şeyleri yapmak zorunda olmazdı. Susuyorum ve yeni bira söylüyorum. Bazen en iyisi, susup sadece bira içmek. Yanımdaki gürültüden nefret ediyorum, kalabalıktan da nefret ediyorum, kendi neslimden de nefret ediyorum, hemen hemen her şeyden nefret ediyorum ama az evvel zaten kırık olan kalbimi daha çok parçaya bölüp giden İrem'e nefret besleyemiyorum..

İrem kalktı gitti masadan, ben masada kaldım. Eskişehir'de boktan bir barın, dışarıya koymuş masasında oturuyorum. Ben beklerim, belki bir gün gelir diye beklerim ama o gelir mi? Onu bilemiyorum. Gelecek gemiyi herkes bekler zaten, önemli olan gelmeyecek gemiyi beklemek de.. Ben beklerim..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder